29 Haziran 2007 Cuma

İNTERNET HABERİ


Zihin Gücüyle Çalışan Televizyonlar Geliyor...
Kumandalarınızı atmaya hazır olun, çünkü Japon araştırmacılar zihin gücüyle kontrol edilen elektronik aletleri yapma yolundaki ilk adımları attılar bile. Geliştirilmekte olan “beyin-makine arayüzleri”, beyindeki kan akışında görülen değişiklikleri analiz ederek, beyin hareketlerini elektrik sinyallerine dönüştürüyorlar. Belirli bir işlemin yapılması düşünüldüğünde, beynin ilgili bölgelerinde hareketlilik görülüyor. Arayüzün en önemli parçası olan başlık, düşük güçte bir kızılötesi ışık yardımıyla beynin hangi bölgesinde etkinlik görüldüğünü saptayacak bir tarama gerçekleştiriyor. Özellikle fiziksel engelli hastalara yönelik tıbbi uygulamalarda kullanılması düşünülen bu teknikle çalışan bir televizyon kumandasının yapımı da, Japon araştırmacıların ilk hedefleri arasında.

28 Haziran 2007 Perşembe

İNTERNET HABERİ

Dünyayı Bekleyen 10 Tehlike

İngiliz The Guardian Gazetesi yazarı Kate Ravilious, dünyaca ünlü 10 bilim adamına dünyanın ve insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük tehlikeleri ve gerçekleşme ihtimallerini sordu. On büyük tehlikenin önümüzdeki 70 yıl içerisinde gerçekleşme ihtimalleri, gerçekleştikleri takdirde insanlık üzerinde yaratacakları etkiler ve insanoğlunun bu tehlikelere karşı neler yapabilecekleri, tehlike puanları verilerek değerlendirildi.

KÜRESEL ISINMA

East Anglia Üniversitesi’nden Nick Brooks’un sunduğu tehlikeye göre 21. yüzyılın sonunda ortalama küresel sıcaklık 2 derece artacak ve son 1.5 milyon yılın en yüksek sıcaklıkları hissedilecek. Brooks, küresel ısınmanın insanlığın sonunu getireceğini sanmadığını, fakat bu potansiyele kesinlikle sahip olduğunu belirtti.70 yıl içinde olma ihtimali: Yüksek İnsanlık üzerindeki tehlike puanı: 6

TELOMER AŞINMASI

Viyana Üniversitesi’nden Dr. Reinhard Stindl, her hayvan kromozomunun sonunda ‘telomer’ isimli koruyucu kapakların bulunduğunu ve bunların evrim sürecinde hücrelerin çoğalması ile küçülerek koruyuculukları nı yitirdiklerini belirtti. ‘Telomer aşınması’ denen bu olayla Alzheimer gibi yaşlanmaya dayalı hastalıkların artması ve erken yaşta görülmesi ihtimali doğuyor.70 yıl içinde olma ihtimali: Düşük İnsanlık üzerindeki tehlike puanı: 8

NÜKLEER SAVAŞ

Liberal Demokrat Savunma sözcüsü Air Marshal Lord Garden, nükleer savaşın teoride insanoğlunu yok etme ihtimalinin çok az olduğunu belirtti.70 yıl içinde olma ihtimali: Düşük İnsanlık üzerindeki tehlike puanı: 8

BÜYÜK VİRÜS SALGINI

Virolog Prof. Dr. Maria Zambon, 1918’de 20 milyon kişinin ölümüne sebep olan grip salgınını hatırlatarak küresel ölçekte bir virüs salgınının insan ırkını yok edemeyeceğini belirtti. Prof. Zambon, böyle bir salgının uzun yıllar uygarlıkta ciddi bir gerileme yapabileceğini belirtti.70 yıl içinde olma ihtimali: Çok Yüksek İnsanlık üzerindeki tehlike puanı: 3

KÜRESEL TERÖRİZM

St. Andrews Üniversitesi’nden Prof. Paul Wilkinson, kimyasal ve biyolojik silahla yapılacak kitlesel katliamların özgür harekete değer veren günümüz açık toplumlarında engellenmesinin garantisinin olmadığını ve böylesine büyük saldırıların gerçekleşme ihtimalinin çok büyük olduğunu söyledi.70 yıl içinde olma ihtimali: Çok Yüksek İnsanlık üzerindeki tehlike puanı: 2

METEOR ÇARPMASI

NASA’nın Dünyaya Yakın Cisimler Programı Bürosu Müdürü Donald Yeomans, ciddi büyüklükte bir meteor çarpışmasının ortalama milyon yılda bir gerçekleştiğini söyledi. Böyle bir çarpışma sonucu atmosfer devasa büyüklükte toz tabakasıyla kaplanacak ve haftalarca güneş ışığını engelleyecek.70 yıl içinde olma ihtimali: Orta İnsanlık üzerindeki tehlike puanı: 5

ROBOTLARIN İSTİLASI

Carnegie Mellon Üniversitesi Robotik Enstitüsü’nden Prof. Hans Moravec, 2050 yılına kadar insanın zihin gücüne sahip akıllı robotların varolabileceğ ine inandığını ve bunların yönetimi ele geçirebileceklerini belirtti.70 yıl içinde olma ihtimali: Yüksek İnsanlık üzerindeki tehlike puanı: 8

KOZMİK IŞIN YAĞMURU

İsrail İbrani Üniversitesi’nden Nir Shaviv, dünyanın patlayan bir yıldızdan kaynaklanan kozmik ışın yağmuruna tutulduğu takdirde Buzul Çağı’na girebileceğini söyledi.70 yıl içinde olma ihtimali: Düşük İnsanlık üzerindeki tehlike puanı: 4

SÜPER VOLKANLAR

College London Üniversitesi’nden Prof. Bill McGuire, her 50 bin yılda bir süper volkanların patladığını, böyle bir durumda atmosferin sülfürik asitle kaplanarak gün ışığının yitirilebileceğ ini söyledi.70 yıl içinde olma ihtimali: Çok Yüksek İnsanlık üzerindeki tehlike puanı: 7

KARA DELİK YUTAR MI ?

Harvard Üniversitesi’nden Richard Wilson, kara delikler hakkında sahip oldukları bilgiler dahilinde Dünya’nın bir kara delik tarafından yutulmayacağını söyledi

27 Haziran 2007 Çarşamba

YARARLI BİLGİ

Cep Telefonunun Zararları

Hayatımızın ayrılmazlarından biri haline gelen cep telefonlarından yayılan radyo dalgalarının vücut hücrelerine zarar verdiği, DNA yapımızı bozduğu laboratuvar deneylerinde tespit edildi. Kaliteli telefon ve kulaklık kullanılması tavsiye ediliyor.
Cep telefonu üreticileri ne kadar aksini iddia etseler de bilim adamları cep telefonundan yayılan radyo dalgalarının vücut hücrelerimize ve DNA'mıza zarar verebileceğini deneylerinde kanıtladılar.
DNA üzerinde etkilerin tehlikeli boyutlarda olduğunu belirten bilim adamları radyasyon nedeniyle mutasyona uğrayan hücrelerin kanser riskini beraberinde getirdiğini belirtiyor.
Avrupa Birliği'nin konuyla ilgili kuruluşları, yine de insanların henüz endişelenmesine gerek duyulacakcak bulgulara ulaşılmadığını belirtiyorlar.
Dünya üzerinde 1.5 milyar cep telefonu halen kullanımda. Bu gelecek nesillerin ne kadar büyük risk altında olduğunun göstergesi.
Mobil telefonların etkileşim standardı SAR (Özel Soğurma Oranı) cep telefonunun çalışırken insan vücuduna etkisini belirten bir birim. Cep telefonu baz istasyonuna yakın olduğunda bu değer düşerken uzaklaştıkça artıyor. Uluslararası yönergelerde SAR seviyesinin 2 W/kg olmasının insan sağlığını etkilemediğini belirtiyor. Zaten bu seviyenin üzerindeki telefonların satılması yasak. Ancak bunun her ortamda ölçülüp ölçülmediği bir muamma.
Her ihtimale karşı, telefon alırken SAR seviye test sonuçlarını kontrol etmekte ve kulaklık kullanmakta fayda olabilir.

İNTERNET HABERİ

Kan Bulma Sıkıntısı Tarih Olacak
Bilimadamları, kan gruplarını dönüştürmeyi başardı. Diğer kan grupları “O Rh -” kan grubuna dönüştürüldü.Danimarkalı bilimadamları geliştirdikleri yöntemle kan gruplarını dönüştürmeyi başardı. “AB” ve “B” ile “A” kan grupları, “O” negatif grubuna dönüştürüldü. Bu sayede kan bulma sıkıntısının büyük ölçüde giderileceğine dikkat çekiliyor. Zira “O” negatif kan, ihtiyaç sahibinin kan grubu ne olursa olsun, bünye tarafından kabul ediliyor.Kopenhag üniversitesinden bilimadamları, geliştirdikleri yöntemle, “AB ” , “B” ve “A” kan gruplarını “O Rh” negatife dönüştürmeyi başardı.Danimarkalı bilimadamları, alyuvarlardaki şeker moleküllerini kesmek için bakteriyel enzimleri bir biyolojik makas gibi kullandı. “AB” ve “B” ila “A” kan gruplarındaki şeker moleküleri bakteriyel enzimlerle yokederek “O Rh” negatif kan grubuna dönüştürüldü. “A” ve “B ” kan grubunda iki farklı şeker molekülleri “AB” kan grubundaysa her iki şeker molekülü bulunuyor. “0 Rh” negatif kan grubundaysa her iki şeker molekülü de bulunmuyor.Bilimadamları geliştirdikleri yöntem sayesinde kan bulma sıkıntısının tarih olacağını söylüyor. Zira elde edilen “O Rh” negatif kan grubu, diğer bütün kan gruplarına bağışta bulunabiliyor. Ancak , uzmanlar yeni çalışmalarının hastanelerde kullanılmadan önce insanlar üzerinde denemeler yapılması gerektiğini söylüyor. Uzmanlar henüz Rh pozitif ya da negatif grupları birbirine çeviremiyor.

İNTERNET HABERİ

Dinozorların Yüzme Bildiği Kanıtlandı
İspanya’nın La Virgen del Campo bölgesinde bulunan 125 milyon yıllık fosilleşmiş pençe izleri, etobur dinozorların arka ayaklarını hareket ettirerek güçlü akıntılara karşı yüzebildiğini gösterdi.Journal Geology dergisinin Haziran sayısında yer alan makaleye göre, 125 milyon yıl yaşındaki bu kanıtlar uçmayan dinozor türlerinin yüzebildiğine dair en güçlü kanıtı oluşturuyor.Paleontolog Ruben Ezquerra ve ekibi tarafından yapılan araştırmada yaklaşık 16 metre uzunluğundaki bir patikada “S” şeklinde 12 tane pençe izi bulundu. Bu bölge karada yaşayan dinozor fosillerinin yoğunlukla bulunduğu bir alan olarak da biliniyor.Pençe izlerinin şekli ve aralarındaki mesafenin ölçülmesi, dinozorun 2-3 metre derinlikte yüzerken kendini öne itelediğini ve zemini iterek güç aldığını gösteriyor.Biliminsanları bu yüzme şeklinin bugünkü su kuşlarınınkine benzediğini söylüyor.Uzun zamandır dinozorların yüzme kabiliyetine sahip olup olmadığını araştıran biliminsanları, iki sene önce ABD’nin Wyoming eyaleti sınırları içerisine bulunan eski bir denizde, iki ayaklı bir dinozorun yüzebildiği ihtimalini güçlendiren izler keşfetmişti.

SERA ETKİSİ



Uzun dönemde, yeryüzünün, güneşten aldığı enerji kadar enerjiyi uzaya vermesi gerekir. Güneş enerjisi yeryüzüne kısa dalga boyu radyasyon olarak ulaşır. Gelen radyasyonun bir bölümü, yeryüzünün yüzeyi ve atmosfer tarafından geri yansıtılır. Ama bunun büyük bölümü, atmosferden geçerek yeryüzünü ısıtır. Yeryüzü bu enerjiden, uzun dalga boyu, kızılötesi radyasyonla kurtulur.
Gezegenimizin yüzeyi tarafından yukarıya salınan kızılötesi radyasyonun büyük bölümü atmosferdeki su buharı, karbondioksit ve doğal olarak oluşan diğer “sera gazları” tarafından emilir. Bu gazlar enerjinin, yeryüzünden geldiği gibi doğrudan uzaya geçmesini engeller. Birbiriyle etkileşimli birçok süreç (radyasyon, hava akımları, buharlaşma, bulut oluşumu ve yağmur dahil) enerjiyi atmosferin daha üst tabakalarına taşır ve enerji oradan uzaya aktarılır. Bu daha yavaş ve dolaylı süreç bizim için bir şanstır; çünkü yeryüzünün yüzeyi enerjiyi uzaya hiç engelsiz gönderebilseydi, o zaman yeryüzü soğuk ve yaşamsız bir yer, Mars gibi çıplak ve ıssız bir gezegen olurdu.
Atmosferdeki gazların gelen güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı çok daha az geçirgen olması nedeniyle Yerküre’nin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu doğal süreç sera etkisi olarak adlandırılmaktadır.

26 Haziran 2007 Salı

KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİ

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nedir?

Kırım-Kongo Hemorajik Ateş (KKHA),keneler tarafından taşınan Nairovirüs isimli bir mikrobiyal etken tarafından neden olunan ateş, cilt içi ve diğer alanlarda kanama gibi bulgular ile seyreden hayvan kaynaklı bir enfeksiyondur. Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen, bu enfeksiyonlarda ölüm oranları hala yüksektir.

Keneler Nasıl Tanınır ve Nerelerde Bulunur?

Keneler otlaklar, çalılıklar ve kırsal alanlarda yaşayan küçük oval şekillidir. 6-8 bacaklı, uçamayan, sıçrayamayan hayvanlardır. Hayvan ve insanların kanlarını emerek beslenirler ve bu sayede hastalıkları insanlara bulaştırabilirler.
Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara (özellikle devekuşları) kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur.

Kimler Risk Altındadır?

Hastalık genellikle meslek hastalığı şeklinde karşımıza çıkar.

Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar
Veterinerler
Kasaplar
Mezbaha çalışanları
Sağlık personeli özellikle risk gurubudur.
Kamp ve piknik yapanlar, askerler ve korunmasız olarak yeşil alanlarda bulunanlar da risk altındadır.

Henüz ergin olmamış Hylomma soyuna ait keneler, küçük omurgalılardan kan emerken virüsleri alır, gelişme evrelerinde muhafaza eder; ergin kene olduğunda da hayvanlardan ve insanlardan kan emerken bulaştırır.

Kuluçka Süresi Ne Kadardır?

Kene tarafından ısırılma ile virüsün alınmasını takiben kuluçka süresi genellikle 1-3 gündür; bu süre en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, ifrazat veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda bu süre 5-6 gün, en fazla ise 13 gün olabilmektedir.

Belirtileri Nelerdir?

Ateş
Kırıklık
Baş ağrısı
Halsizlik
Kanama pıhtılaşma mekanizmalarının
bozulması sonucu;
- Yüz ve göğüste kırmızı döküntüler
ve gözlerde kızarıklık,
- Gövde, kol ve bacaklarda morluklar
- Burun kanaması, dışkıda ve idrarda kan görülür
- Ölüm karaciğer, böbrek ve akciğer yetmezlikleri nedeni ile
olmaktadır.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinin Tanısı Nasıl Konulur?

Kanda virüse karşı oluşan antikorların taranması tanı için en sık kullanılan yöntemdir. Bu göstergeler hastalığın başlangıcından sonra 6. günden itibaren belirlenebilir.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nasıl Kontrol Edilir ve Nasıl Korunulur?

Hastalığın bulaşmasında keneler önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle kene mücadelesi önemlidir fakat oldukça da zordur.
1. İnsanlar kenelerden uzak tutulabilir ise bulaşması önlenebilir. Bu nedenle de mümkün olduğu kadar kenelerin bulunduğu alanlardan kaçınmak gerekir.
2. Kenelerin yoğun olabileceği çalı, çırpı ve gür ot bulunan alanlardan uzak durulmalı, bu gibi alanlara çıplak ayak yada kısa giysiler ile gidilmemelidir.
3. Bu alanlara av yada görev gereği gidenlerin lastik çizme giymeleri, pantolonlarının paçalarını çorap içine almaları.
4. Görevi nedeni ile risk grubunda yer alan kişilerin hayvan ve hasta insanların kan ve vücut sıvılarından korunmak için mutlaka eldiven, önlük, gözlük, maske v.b. giymeleri gerekmektedir.
5. Gerek insanları gerekse hayvanları kenelerden korumak için haşere kovucu ilaçlar (repellent) olarak bilinen böcek kaçıranlar dikkatli bir şekilde kullanılabilir. (Bunlar sıvı, losyon, krem, katı yağ veya aerosol şeklinde hazırlanan maddeler olup, cilde sürülerek veya elbiselere emdirilerek uygulanabilmektedir.)
6. Haşere kovucular hayvanların baş veya bacaklarına da uygulanabilir; ayrıca bu maddelerin emdirildiği plâstik şeritler, hayvanların kulaklarına veya boynuzlarına takılabilir.
7. Kenelerin bulunduğu alanlara gidildiği zaman vücut belli aralıklarla kene için taranmalıdır.

8. Vücuda yapışmış keneyi asla kendiniz çıkarmayın.Çünkü tek bir hareketle ve bütün olarak çıkarılmalıdır.Kenenin vücudunun yalnızca bir kısmının çıkarılması,sağa sola oynatılması,ezilmesi,üzerine kimyasal bir madde ile dokunulması keneyi rahatsız eder ve kenenin vücudunda bulunan hastalık etkeninin vücuda bulaşmasına neden olur.
9. Diğer canlılara ve çevreye zarar vermeden, haşere ilacı (insektisit) ile uygulamanın uygun görüldüğü durumlarda çevre ilaçlanması yapılabilinir.

GÜNÜMÜZDEKİ TEHLİKE:KÜRESEL ISINMA

KÜRESEL ISINMA NEDİR?
İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor.Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtıyor ama bazı ışınlar su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bir örtü tarafından tutuluyor. Bu da yeryüzünün yeterince sıcak kalmasını sağlıyor.Ama son dönemlerde fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış gösterdi.Bilimadamlarına göre işte bu artış küresel ısınmaya neden oluyor. 1860’tan günümüze kadar tutulan kayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın 0.5 ila 0.8 derece kadar artığını gösteriyor.
Bilimadamları son 50 yıldaki sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir etkileri olduğu görüşünde.
Üstelik artık geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşılıyor.Hiçbir önlem alınmazsa bu yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın ortalama 2 derece artacağı tahmin ediliyor.2007’nin de dünya genelinde kayıtların tutulmaya başlandığı son 150 yıllık dönem içinde en sıcak yıl olabileceği öngörüsü var.
Peki bu sıcaklık artışı yani
küresel ısınma nelere yol açıyor, hayatımızı nasıl etkiliyor?
Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissediliyor. Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor.Örneğin 1960’ların sonlarından bu yana Kuzey Yarıküre’de kar örtüsünde yüzde 10’luk bir azalma oldu. 20’inci yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10-25 cm arasında bir artış olduğu saptandı.Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili oluyor. Kışın sıcaklıklar artıyor, ilk bahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor. İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor.Küresel ısınma insan sağlını da doğrudan etkiliyorBilimadamları, iklim değişikliklerinin kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde.
Biz neler yapabiliriz ?

YILAN SOKMASI



Dünyada 2500 tür yılan var ve bunun %8'i zehirlidir. O nedenle binlerce yılan sokmasına rağmen ölümle sonuçlananların sayısı azdır.
Ülkemizde bulunan 40 tür yılandan sadece 10 türü zehirli, 2 türü yarı zehirli, 28 türü ise zehirsizdir.
Her ne kadar Türkiye'de bulunan yılanların zehirleri, sağlıklı bir insanı öldürecek kadar güçlü değilse de, canınızı acıtabilir. Şunu hiç aklımızdan çıkartmayalım; ne zehirli ne de zehirsiz hiç bir yılan taciz edilmedikçe (üzerlerine basılmadıkça, köşeye kıstırılıp rahatsız edilmedikçe) insanlara saldırmaz ve ısırmaz, tersine insanlardan kaçar. Ayrıca zehirli yılanlar, tarım alanları ve bahçelerdeki fare, köstebek gibi kemirgenleri yiyerek beslendiklerinden, çok faydalı hayvanlardır. Bu bakımdan bağ ve bahçelerinizdeki yılanları; ister zehirli ister zehirsiz olsun öldürmeyiniz! Ülkemizdeki türler:
Typhlopidae (Zehirsiz)
Yılanın uzunluğu 25-35 cm, çapı 1 cm kadardır. Kuyruğunun ucunda küçük bir diken vardır. Türkiye’nin her yerinde, taşlar altında sıkça görülür.
Leptotyphlopidae (Zehirsiz)
Bu familyadan Türkiye’de sadece bir tür bulunur; İpliksi yılan da denilir, uzunluğu 20-25cm, çapı 2mm kadardır. Birecik, Urfa ve Mardin’de bulunur.
Boidae (Zehirsiz)
Ülkemizdeki tek boğa cinsi olup Mahmuzlu Yılan da denilir( Eryx jaculus Linnaeus). En büyük yılan türleri ailesinden olan Boğa Yılanları ailesinden gelen bu türün en büyük özelliği zehirsiz olmaları ve avlarını boğarak öldürmeleridir. Sarımsı beyaz benekli olan sırt bölgesinin rengi genel olarak kahverengi ve tonlarındadır. Besinlerinin büyük bir kısmını fare gibi kemiriciler oluşturur. Ayrıca küçük sürüngenleri, salyangozları da yiyebilirler. Kemiricilerle beslendikleri için fare sayısının artmasını engellerler. Bundan dolayı oldukça yararlıdırlar. Sabahleyin ve akşam üzeri aktiftir. Dişiler bir defada 14 cm boylarında 18-20 kadar canlı yavru doğurur (Ağustos ve Eylül). Su ihtiyacını bitkilerin üzerindeki çiylerden karşılar. Rahatsız edilmedikleri sürece insanlara saldırmazlar. Boyları 1 metre kadar olabilir. Kurak yerlerdeki kumlu, taşlı yerlerde yaşarlar. Aktif olmadıkları zaman taş altları ve kemirici yuvalarında saklanırlar. Kuma gömüldükleri de olur. Yüksekliği 1200 metreye kadar olan yerlerde bulunabilirler. Türkiye'de Trakya, Güney ve Batı Anadolu, Şanlıurfa civarı ve Doğu Anadolu'da dağılım gösterirler.
Coluberidae (Sadece 2 Tür Yarı Zehirli,diğer 25 türü Zehirsiz)
Kara yılan, ince yılan, kocabaş yılan gibi değişik türleri vardır. Türler 70 cm – 2 m arasında değişen uzunluktadır. Coluberidae familyasından sadece 2 tür ufak hayvanlar için zehirlidir, bunların zehir dişleri ağızlarının gerisinde olduğundan insan için tehlikesizdir. Ancak Malpolon cinsi insanı öldürmese de oldukça can yakabilir
Viperidae (Hepsi Zehirli)
Viperidae (engerek) familyasından Türkiye’de 9 tür yılan vardır ve bunların hepsi zehirlidir. Her ne kadar bu yılanların ısırmasıyla sağlıklı bir insanın öldüğü görülmediyse de yine de çok dikkatli olmak gerekir ve bir ısırılma durumunda derhal önlemler alınmalı hasta fazla hareket ettirilmeden mutlaka doktora götürülmelidir.
Elapidae (Zehirli)
Kobra ve Mercan yılanları bu grupta yer alır. Zehir dişleri çenesinin önünde bulunan bu yılanın tüm vücudu siyah renk ve tonlarındadır. Zehirleri hematoksik etki gösteren engerek yılanlarından farklı olarak bunların zehirleri nörotoksik (sinirler üzerine zehirleyici) etkilidir. En küçük yavrular bile zehirleyebilir. Genel olarak, küçük kemiriciler, kuşlar, diğer sürüngen türleri ve çeşitli omurgasızlarla beslenirler. Avlarını zehirleyip öldürdükten sonra yerler. Geceleri aktiftir. Boyları en fazla 200 cm kadardır.
Bitki örtünsünün az olduğu yerlerde, çöl ve yarı çöl özelliği gösteren yerlerde, kum içinde yaşarlar. Şanlıurfa ve civarında yaşarlar.

Belirti ve bulgular, yılanın cinsine, sokulan kısmın anatomik yerleşimine ve enjekte edilen zehir miktarına bağlıdır. En sık rastlanılan iki zehirli yılan cinsi vardır:
1 - Çıngıraklı yılanlar (Crotalidae); çıngıraklı yılan (engerek yılanı), bakır kafa, pamuk ağızlı su makoseni
2 - Mercan yılanı ( Elapidae), Kobra yılanın uzak akrabasıdır.

1 - Çıngıraklı Yılan Sokması
Bu yılanın baş kısmında, burnu ile gözü arasında, ısıya duyarlı çukur vardır. Hayvan karanlıkta göremediğinde, sıcak bir hedefe, bu çukurun ısıya duyarlılığı sayesinde saldırır. Başı üçgen şeklinde, pupilleri yassı (vertikal), iki uzun zehir dişi ve kuyruğunda çıngırak olan yılanlardır. Çıngırak her türünde yoktur. Ürkektirler ve rahatsız edilmedikçe saldırmazlar.Yılan zehri, hücre membranlarını, proteinleri ve birçok doku bileşenlerini harap edecek parçalayıcı proteinler, polipeptidler ve hidrolitik enzimler içermektedir. Zehir özellikle kırmızı kan hücrelerini ve diğer doku komponentlerini parçalar. Pıhtılaşma sistemini de etkilediğinden, sokulan yerde, doku nekrozu ve infarkt oluşur. Şiddetli bir sokma sonucu oluşan şoku takiben 30 dakika içinde ölüm görülebilir. Bununla beraber, ölüm çoğunlukla, yılanın sokmasından 6-30 saat sonra ( % 90’nı ilk 48 saat içinde) meydana gelmektedir.

Belirti ve bulguları:
· İki zehir dişinin izleri
· Sokulan yerde ağrı, şişlik, sızıntı, ekimoz, nekroz
· Halsizlik, baş dönmesi, güçsüzlük, ağızda ve dudaklarda naneli-metalik-lastik tadı,
· Terleme ve/veya titreme, susuzluk hissi, bulantı-kusma, ishal,
· Taşikardi, hipotansiyon, solunum yetmezliğine doğru ilerleyen yüzeysel solunum,
· Hematüri ve gastrointestinal kanama
· Baş ve yüz çevresinde karıncalanma ve uyuşukluk.

Acil Bakım
· Hemen tek taraflı ( yaralı kısım ile kalp arasına ) venöz turnike uygulayın
· Hastayı sırt üstü yatırın
· Sokulan kolu veya bacağı sabitleyin
· Sıkan giysi ve mücevherleri hemen çıkarın

Destekleyici acil bakım vermeyi unutmayın:
· Yüksek yoğunlukta oksijen verin
· Hastayı sakinleştirin
· Damar yolu açarak, SF/ RL başlayın
· YÜRÜTMEYİN. Yaralı bacağın üzerine basarak yürümesine izin vermeyin
· Panzehir yapılabilecek bir acil servise götürün, yılanı tanımlayıcı bilgiler toplamayı unutmayın
· Kişinin alkollü içki içmesine izin vermeyin
· Buz, soğuk paketi veya dondurucu spray UYGULAMAYIN
· Kesi yapmayın ve Arteryel turnike UYGULAMAYIN

2- Mercan Yılanı Sokması
Çıngıraklı yılana göre daha küçük, dar başlı, yuvarlak pupilleri, olan bir cinstir. Bu cinste ürkek olup, sadece rahatsız edildiklerinde saldırırlar. Zehri nörotoksik etkili olduğundan, sinir dokusunu etkiler. Mercan yılanı sokmasında solunum ve iskelet kaslarında paralizi oluşumu tipiktir. Sokma sonrasında uzun süre (12-24 saat kadar) lokal veya sistemik belirti görülmez.

Belirti ve bulgular:
· Sokulan yerde duyu kaybı, halsizlik, uyuşukluk, ataksi,
· Konuşma bozukluğu, aşırı tükürük salgılanması,
· Dilde ve larenkste paralizi sonucu yutma ve solunum güçlüğü, solunum yetmezliği,
· Göz kapaklarında düşme ( pitozis), çift görme, göz bebeklerinde genişleme,
· Karın ağrısı, bulantı-kusma,
· Bilinç kaybı, nöbet geçirme, hipotansiyon

Acil Bakım
· Yarayı bol su ile yıkayın,
· Tek taraflı ( kalp ile yaralı kısım arasına ) venöz turnike uygulayın,
· Yaralı kol ya da bacağı destekleyerek hareket etmesini önleyin,
· Destekleyici acil bakım, çıngıraklı yılan sokmasındakinin aynısıdır.



22 Haziran 2007 Cuma

MİKROORGANİZMALAR

İçtiğimiz suda,yediğimiz yemekte,soluduğumuz havada gözümüzle göremediğimiz kadar küçük mikroskobik canlılar bulunur.Tek hücreli bu canlılara mikroorganizma denir.

Virüsler:
Virüsler bazı özellikleri ile canlı,bazı özellikleri ile cansız olarak kabul edilir.Genetik maddesi DNA veya RNA dır.
Bakteriler:
Bir hücreli canlılardır.Genetik maddesi DNA dır.
NOT:
Antijen:
Vücudumuza giren mikropların oluşturduğu hastalık yapan sıvı maddelerdir.
Antikor:
Akyuvarlar tarafından hastalıklara karşı vücudu savunmak için üretilen sıvıdır.